Birçok dayanışma arabuluculuğu ve hukuki yardımdan sonra, çöp toplayıcılığından tutuklanan ve 5 Ekim‘de Amygdaleza çocuk gözetim merkezine hapsedilen 12 yaşındaki göçmen Ali Mohammed Rasul sonunda salıverildi ve belgelerini edindi.
Bir sonraki adım çocuğun şu an almanya’da bulunan ailesine kavuşması.
“Resmi” kaynaklar 78 kişinin gözaltına alındığını, bunların 13’inin tutuklandığını bildirdi. Gösteriye 50.000’den fazla insanın katıldığı tahmin ediliyor.
Göstericilerden birinin ciddi bir şekilde yaralandığı bildirildi. İki ayağı kırıldı ve kafası dahil vücudunun diğer bölgelerinden yaralandı. Anlaşılan (athens.indymedia’ya göre) Kolanaki sokaklarında DIAS motorsikletli polisleri tarafından kovalanırken yüksek bir yerden düşmüş.
(18.30 GMT+2) Aleksandras Bulvarında yanan barikatlar kuruldu. Öncesinde, AB binasının önündeki polis kabini ateşe verilmişti. Gösterici kitlesinin artık terketmiş olduğu ABD Elçiliği Binasının önündeki sokak lambaları kapatıldı. Diğer bloklardan ayrı şekilde KKE/PAME bloğu hala Vasillis Sofias bulvarından elçiliğe doğru ilerliyor. Protestocular, Mavili meydanında barikatlar kurarak polisle çatışıyorlar.
Biz bu satırları yazarken (17.20 GMT+2), parlamentonun önünde, polislerle (genelde anarşist ve anti-otoriter bloktan) protestocular arasında ufak çaplı çatışmalar yaşanıyor. Bu arada birçok kişinin gözaltına alındığına dair haberler geliyor. Göstericiler hala Atina sokaklarındalar; gösteri, beklenenden daha az katılımla Klafthmonos Meydanı’nda başladı. Önceden polis, Sintagma ve Exarchia’da -Politeknik Üniversite binasında-, Patission sokağında gözyaşartıcı gaz kullandı ve tüm mahalle polis birimleri tarafından kordona alındı. Radyo 98 FM’in canlı yayınına göre şu ana kadar savaşçı Aris Seirinidis ve annesi dahil olmak üzere yaklaşık 100 gözaltı var. Polisler kelimenin tam anlamıyla heryerdeler. Her yılki gösteride olduğu gibi göstericiler Amerikan elçiliğine ulaşmaya çalışırken, Sintagma’da Vasileos Georgiou sokağı kordon altına alındı. Bunun aksine, PASOK gibi politik partilerle bağlantılı bloklara, Amerikan Elçiliği dışındaki topluluklarına ulaşmaları için müsaade edildi.
Parlamentonun yanındaki alışılmış polis parmaklıkları bu sefer kurulmamış. Sintagma Meydanından Amerikan elçiliğine yürümeleri için protestoculara şimdi izin verildi (!). Önceden gelen haberlere göre, Sintagma meydanında Anarşist Arşivler Grubu (Anarchist Archives Group) polisler tarafından çembere alındı.
Sürekli polis kontrolü olduğu bildiriliyor ve şehirmerkezindeki metro istasyonları ve ana caddeler kapatılırken Atina sokaklarına yaklaşık 7000 polis eşkiya sevk edildi. Stalinist KKE güçleri Omonia Meydanı’nda toplanmak üzere.
Ano Glyfada’da ses sisteminin kurulduğu Aghios Tryphonas Meydanı’nda şu an 150 kişi toplandı. Fotoğrafta, 1973 ayaklanması anısına, Zografou mahallesinde sabah spontane bir şekilde yürüyüşe geçen 100 öğrenci görülüyor. Öğrenciler faşistlere, tasarruf önlemlerine ve IMF’ye karşı sloganlar attılar. Seferberlik mahalle sakinleri tarafından hoş karşılandı.
Patras şehrinde, sabah Corinthou ve Ermou sokaklarında, anti-otoriter lise öğrencileriyle polis birimleri arasında çatışmalar patlak verdi. Öğrenciler belediye binasına boya bombalarıyla saldırdılar.
Selanik’te protestocuların Politeknik Üniversitesi’ne yaklaşırken dikkat etmesi gerekiyor. Burada birçok kişi gözaltına alındı. Üniversitenin çevresindeki alan KNAT stalinistleri ve polis birimleri tarafından kordona alındı.
Yunan askeri cuntasına (1967-1974) karşı 1973’teki Atina Politeknik ayaklanması anısına 17 Kasım’da yapılacak gösterilere çağıran posterler:
Ekonomik ve politik çöküşle karşı karşıya kalan bizler,
sosyal ve sınıf mücadelesinin günden güne geliştiği her yerde,
devrimci örgütlenme için gereken koşulları oluşturmalıyız.
Arabuluculuk mekanizmalarını, sendikalist bürokrasileri ve politik partilerin dalaverecilerini kırmalıyız.
DÜN, TANKLARLARIYLA [1973]
“Atina Politeknik Üniversitesi boşaltıldı; ordu tanklarla müdahale etti”
BUGÜN, BANKALARIYLA [2011]
“Hükümet iflasını itiraf etti; oy kullanma vergisi ve maaşlar donduruldu”
İSYAN ŞİMDİ
17 Kasım 1973. Gençlik isyan eder, diktatörlük karşıtı mücadele zirveye ulaşır. 38 yıl sonra görüyoruz ki hiçbirşey sona ermedi. [. . .]
Büyük grevlerde polisin/güvenlik güçlerinin saldırılarını, terör kanunlarını, darpları ve tutuklamaları, hileli davaları, üniversitelerin özerkliğinin kaldırılmasını, gösterileri bastırmak için eğitilen askeri birimleri ve tabii ki siyasi mahkumları unutmuyoruz. Klise eleştirilerimizden kurtulamaz; mülkleri, kurumları ve çıkarları, armatör parababaları, büyük sanayiciler ve bankerlerle bağlantılı, bu parazit kurum inananları eylemsizliğe ve hüsnükuruntuya sevk ediyor. Hala, bu gerici mekanizmanın muhafazakar çağrılarıyla aklı çelinenlere sadece şunu söyleyebiliriz: Değişim dualarla gerçekleşmez.
Günümüz kapitalist krizini yaşayan ve geçmişteki Politeknik ayaklanmasını vurgulamak isteyen bizler, yerel toplulukları, Ano Glyfada, Elliniko and Argyroupoli mahallelerindeki yürüyüşlere davet etmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Böylece, çok sayıda direniş ve çatışma cephesi açıyor ve merkezi olmayan (dağınık) eylem fikrini ve önemini teşvik ederek dayanışma ilişkileri oluşturuyoruz.
Irkçı ve faşist davranışları dışlıyor, ilk hedefimizi Dayanışma ve Merkezsizleştirme (decentralization) olarak belirliyoruz.
“Pazartesi günü, Katsimpiri ve Venturi sokağı 50 numarada bulunan özgürleştirilmiş sosyal alan Holargas’ın dışındaki insanların kimliklerini sorgulayan DIAS motorsikletli polislerinin gözdağına maruz kaldık. No pasaran! Kollektifleri, halk meclislerini ve bireyleri, 15 Kasım Salı günü 17.30’da Perikleous & 25 Martiou sokağındaki Holargos Belediye Binası’na çağırıyoruz. Ya köle ya da özgür olacağız!”
Indymedia Atina‘daki bir gönderiye göre 12 Kasım Cumartesi günü, Holargos-Papagu (Atina’nın kuzey banliyöleri) halk meclisi, Holargos’da terkedilmiş – mülk, ‘sahibi bilinmiyor’ diye sınıflanmış – bir binayı işgal ettiler. Evdeki eski parçaları dikkatlice toplayıp depoya koyduktan sonra çalışmaya başladılar. Bahçedeki yabani otları ayıkladılar, ağaçları budadılar, temizlik yaptılar, dışarıya çok miktarda çöp çıkardılar ve mekanı düzenlediler.
Tabii ki komşular ve polisler bu girişime kayıtsız kalmadılar. Komşular önceden terkedilmiş bu evi savunmaya geldiler. Kamu düzeni bakanı Christos Paputsis bir kaç blok ötede oturduğu için polisler besbelli endişelenmişlerdi. Önce, yerel departmanın iki devriye arabası geldi, ama nispeten çabuk ayrıldılar. İki saat sonra, DIAS motorsikletli birimler, sivil kıyafetli polisler ve yerel polis karakolunun güçlerinden oluşan küçük bir ordu işgalcilere yaptıklarının yasadışı olduğunu söylemeye geldiler. İşgalcilerin ‘araştırma’larını yapmış olduğunu ve bina üzerinde hak iddia eden birinin olmadığını anlayan polis gitmek zorunda kaldı. Ancak bir avukat ve halk meclisinin bir üyesi olan yoldaşımızın kimliğini saptadılar. İşgalciler evdeki işlerine devam ettiler ve komşulara ve gelen geçene yazı dağıttılar.
Aynı gün saat 19.00’da taktik meclisi gerçekleştirildi ve çok geçmeden bir devriye aracı geldi. Toplantı ertelenmedi ve insanlar Pazar günü tüm mahalleyi davet edecekleri kolleftif bir mutfak organize etmeye karar verdiler. Toplantının sona ermesinden kısa bir süre önce, yoldaş, yerel polis karakolundan bir tane daha tehdit telefonu aldı. Ayrıca, bir polis takımı işgal edilmiş konutun bir kaç metre önüne dizildi. Meclis üyeleri yoldaşlarını desteklemek için polis karakoluna gitti; binanın mülkiyeti konusu açığa kavuşmadı, bu nedenle başka bir polis tacizi gerçekleşmedi. Pazar öğlen kollektif mutfak yüksek bir katılımla, dayanışma ve dostluk ortamında gerçekleşti.
Koridallos cezaevindeki özel mahkemenin avlusunda yapılan Devrimci Mücadele bildirisi (5 Ekim 2011)
Devlet’in Devrimci Mücadele’ye karşı saldırılarının ve tutuklamalarının, cuntanın, troykanın ve PASOK hükümetinin Yunan toplumuna dayatmalarıyla bağlantılı olduğu ve hükümetteki sosyalfaşistlerin darbeci bir tavırla, ülkenin, milletlerüstü ekonomik ve politik elitlerine tabi kılınması için yaptığı anlaşmanın imzalanmasıyla ilişkilendirildiği tarihsel olarak kaydedilmiştir (ayrıca kitle iletişim araçlarında ifade edilmiştir).
O zamandan beri, burası, sosyal serveti insafsızca yağmalayan ve imtiyazlı olmayan insanların emeğini daha şiddetli istismar eden Sermaye ve siyasi gücün eşi görülmemiş acımasız saldırılarının yaşandığı karanlık bir döneme girdi. Kapitalizm ve piyasa ekonomisini vuran, temsili demokrasinin politik ve sosyal temellerini aşındıran, sosyal dayanaklarını onarılamaz şekilde baltalayan sistematik krizin ortasında, ekonomik ve politik sistemin hayatta kalması için nüfusun büyük bir bölümünün ötenazisi gerekir.
Bunu, bugün çoğu insan yaşıyor, ve topluma politik mektubumuzda (ki bu mektupla Devrimci Mücadeleye katılma politik sorumluluğunu üstlendik) belirttiğimiz gibi, ortak sağduyumuzu oluşturan bir olay olan, İkinci Dünya Savaşındaki Nazi işgalinde uygulanan şiddetle yarışan bir şiddet söz konusudur.
Bugün, bir buçuk yılın ardından bu dava, Devrimci Mücadele’ye karşı sürdürülen dava, tarihi olarak Yunan devletinin iflası ile ilişkilendirilecektir.
İç ödemelerin askıya alınması halihazırda bir gerçektir. Çöküş sürmektedir ve yakında çöküş tamamlanacaktır ve bizim görüşümüz sonunda kontrol edilemeyecek olacağıdır.
Devrimci Mücadele hareketi, tamamen siyasi özelliklere ve derin toplumsal ve sınıfsal eleştiriye sahip devrimci hareket, büyük ölçüde topluma hergün daha fazla yayılan politik eğilimi yansıtmaktadır: Ekonomik ve politik güce karşı hemen, acilen, hatta silahlı bir saldırı örgütleme gereksinimi.
Bugün, çürümüş sisteme karşı silahlı proleter karşı-saldırının gerekliliği, sadece Devrimci Mücadele’nin metinlerinde ifade edilmiyor; Devlet ve Sermayenin çağdaş diktatörlüğünden kendimizi kurtarmanın, sistematik krizden kesin olarak çıkmanın, insanlığın ve gezegenin milletler ötesi elitin vahşi sömürüsüyle tüketilmesini önlemenin tek yolunun bu olduğu daha fazla kabul gördükçe artan sayıda insanın düşüncelerinde ve sözlerinde de yerini buluyor.
Bu dava, bizim için, mücadelemizde bir andır; rejimin hücrelerindeki esaretimiz boyunca geçen zaman da öyle. Çağdaş totalitarizme, kapitalist sisteme ve temsili demokrasiye karşı savaşmayı asla kesmeyeceğiz. Hücrelerden de olsa, Toplumsal Devrim’in gerekliliğini haykırmayı asla kesmeyeceğiz. Bu davada yargılanacak olan Devrimci Mücadele değil, sistem ve onun kuklalarıdır. Topluma karşı en vahşi terör saldırısını örgütleyen ve gerçekleştiren sosyalist-faşist PASOK hükümeti ve politik güçtür.
Yargılanacak olan, insanların kanını emen ve toplumun imtiyazsız katmanlarına karşı kitlesel ve sistematik cinayetlere girişerek palazlanan ekonomik elittir.
Yargılanacak olan, rejim ve onun uşaklarıdır.
Yargılanacak olan, küresel sermayenin memurlarıdır.
Yargılanacak olan, insanlık tarihinde işlenen en büyük suçlardan sorumlu olan ekonomik ve politik sistemdir.
Tutuklamalardan bir buçuk sene sonra, burada ayaktayız, pişman değiliz ve örgütle ve mücadeledeki politik seçimlerimizle gurur duyuyoruz.
Devrimci Mücadele yaşıyor ve sadece Yunan değil uluslararası devrimci hareketin bütünleyici bir parçasını oluşturuyor.
Bizi eğmeyi başaramadılar; bizi kırmayı asla başaramayacaklar.
En sonunda, kazananlar biz olacağız.
Devrimci Mücadele üyesi
yoldaş Lambros Foundas onuruna
ÇOK YAŞA TOPLUMSAL DEVRİM Pola Roupa, Nikos Maziotis, Kostas Gournas
11 Ekim salı günü, sabah yaklaşık saat 10’da, neşeli ve yoldaşca bir atmosfer içinde, Devrimci Mücadele’nin üç üyesi Koridallos cezaevinden salıverildi. Ayrılmadan önce, kadın cezaevinin önünde, Pola Roupa, Nikos Maziotis ve Kostas Gournas’la dayanışma içindeki yaklaşık otuz kişi toplandı ve bir süre slogan attıktan sonra kadın mahkumlar arasında Stella Antoniou‘yu selamladı.
Aynı davada suçlanan Kostas Katsenοs‘un derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.
Siyasi mahkumların kurtuluşu için mücadele devam ediyor.
24 Ekim Pazartesi günü, toplam 65 kişinin kaldığı merkez cezaevinin 10 numaralı bölümündeki 52 göçmen tutuklu, açlık grevine başladı. Suçları: Kıbrıs’ta yasadışı ikamet. Talepleri: Devlet tarafından bastırılan temel haklarının inkar edilişine son vermek.
Bu insanlar sınırdışı edilmek üzere gözaltına alındılar; mahkum edilmiş suçlu değiller. Tam tersine, bu durumda suçlu, onları 6 aydan uzun süre cezaevinde tutan Devlettir. 115/2008 nolu yönergede azami tutukluluk süresinin 6 ay olduğu belirtilmektedir (Madde 15 paragraf 6’da belirtilen bu yönergeye istisnai herhangi bir ulusal yasa yok). Bunun yanı sıra, birçok durumda prosedürel teminatların garanti altına alınması gözetilmemiştir ve tutuklama kararı olmadan gözaltına alınmışlardır.
20 Ekim Çarşamba günü, 10. bölümdeki kameranın önünde, 46 yaşında bir Cezayirli, jiletle intihar girişiminde bulundu. Bu intihar girişiminin videosu polisin elinde. Bu adam evli ve iki çocuğu var. Tekrar tekrar ülkesine dönmek istediğini belirtti ama ona izin vermediler. İki haftadan uzun bir süre boyunca verilen yiyeceği reddedeceğini açıkladı ve onun umutsuzluğu diğer hücre arkadaşlarını da açlık grevi başlatmaya sevk etti.
28 Ekim Cuma günü, bir kişi daha çarşaflardan ilmik yaparak intihar etmeye çalıştı ve son anda kurtarıldı. Suriyeli bu adam bir yıldan uzun süredir tutuklu ve o da ülkesine dönmek istiyor ama sınırdışı edilmiyor. Bu adam ilgili tüm yasalar çiğnenerek bir yıldan uzun süredir cezaevinde ve onu ne sınırdışı ediyorlar ne de serbest bırakıyorlar.
Gerçek şu ki bu iğrenç durum, kitle iletişim araçları tarafından görmezden geliniyor, toplumdan gizleniyor. Avrupa Birliği başkanlığı için hazırlık yapan devlet, tüm acımasızlığıyla insan haklarını çiğniyor ve kendilerine hümanist diyen Avrupalılaşmış vatandaşlar insan onurunun mutlak aşağılanmasına kayıtsız kalıyor.
Biz, açlık grevcileri ve devlet tarafından insan hakları çiğnenmiş herkesle dayanışma içindeyiz. Vicdanı olan olan herkesi, 1 Kasım akşam saat altıda, eylemlerimiz için karar almak üzere Lefkoşa’da Faneromeni okulu merdivenlerine çağırıyoruz.
Genel grevin iki gününde de Atina’nın merkezindeki çeşitli noktalarda büyük gruplar halindeki siviller dahil çok sayıda polis vardı. 18 Ekim’de polis, Atina Ulaşım Organizasyon’una (OASA) iki günlük genel grev boyunca Sintagma ve Evangelismos metro istasyonlarının tüm girişlerini kapatma emri verdi. Çok sayıda protestocu mahallelerinden şehir merkezine yürüyüş yaparak geldi. Göstericiler arasında sendikalar, anarşist/anti-otoriter bloklar, mahalle meclisleri, öğrenci birlikleri vardı.
Grev seferberliği, Yunanistan şehirlerinde yüzbinlerce göstericinin sokağa çıktığına şahit oldu. Sadece Atina’da yarım milyon gösterici olduğu tahmin ediliyor. Benzeri görülmemiş bir kitle. İkinci gün milletvekilleri kemer sıkma politikalarını yürürlüğe koyan yeni yasa taslağını oylayarak kabul ettiler. Demokratik diktatörlüğün silahlı domuzları, işbirlikçi sendikalar, medya ve her türden faşistler sokaklara taşan öfkeyi sindirmeye çalıştılar.
Yunanistan Okul Öğretmenleri Federasyonu bloğundan birkaç kişi Omonya Meydanı’nda bazı öğrencileri döverken görüldü. Sintagma’da insanlar diğer göstericilerin kavgacı tutumlarından şikayet ediyorlardı.
Bu sırada Koridallos kadın cezaevinde isyan çıktı. İnsanlık dışı hapishane koşullarını protesto ederek hücrelerine girmeyi reddettiler.
Stalinist sendika birliği PAME (Tüm İşçilerin Mücadele Cephesi) Sintagma’dan çekilirken, diğer küçük gösterici gruplara saldırdılar. İnsanlar ‘No pasaran!’ sloganı attılar. Kolokotroni Meydanı, Stadiou Sokağı’nda ordu emeklileriyle faşistler protestocuları kovalarken görüldü.
Muhtelif bir kalabalık Yunanistan Ulusal Bankası’na saldırıp içeriye zarar verdiler. Grevciler parlamento’nun yan tarafındaki Vassilisis Sofias Bulvarında kurulan pleksiglas-demir duvarı yıktılar ve ‘Polisler-Domuzlar-Katiller‘ diye bağırdılar. Polisle çatışmalar, yanan barikatlar, ama aynı zamanda göz yaşartıcı gazların ve şok bombalarının çokca kullanıldığı şehir merkezinin pek çok bölgesinde insanların polis tarafından gözaltına alındığı bildirildi.
Akşama doğru, Sintagma’nın üst taraflarında protestocuların büyük kısmı isyancıları destekledi. Bir polis memuru megafonla insanların alanı terketmesi çağrısı yapma cüretini gösterdi. Göstericiler hemen yüksek sesle yuhlamaya başladılar. Polis Sintagma meydanını kuşatma ve alandaki insanları dağıtma girişimlerini arttırarak Mitropoleus Sokağı’nı bloke etti. Düzinelerce protestocu yaralandı ve hastaneye kaldırıldı.
Akşam, çatışmalar tüm Sintagma çevresine yayıldı. Göstericilerin büyük kısmı meydandan çıkarıldı ama birçok insan direndi ve polise karşı saldırılarda bulundu. Şehirmerkezinde gökyüzü gaz ve ateş dumanıyla kaplandı. Foto-muhabirler diğer göstericilerden gaz maskelerini almamalarını istediler.
Sintagma Meydanı sonunda polisler tarafından boşaltıldı. Exarchia ve Monastiraki meydanlarında büyük polis baskınları gerçekleşti. Polisler insanları sokaklarda kovaladılar. Exarchia mahallesi tamamen polis istilasına uğradı. Bir çok insan dövüldü ve üniformalı ve sivil polisler tarafından gözaltına alındı.
20 Ekim: 53 yaşındaki bir adamın ölmesi ve PAME ve KNE Stalinistlerinin diğer göstericilere saldırmaları, hükümet ve troyka* tarafından dayatılan yeni mali yasa taslağının oylamasına karşı yürütülen seferberliği gölgeledi.
PAME ve KNE Stalinistleri ayaklanmanın olası eylemlerini bastırmak amacıyla bir kez daha polis rolüne soyundu.
‘Tüm İşçilerin Mücadele Cephesi‘ (PAME) 1999’da ‘Yunanistan Komünist Partisi‘ (KKE) tarafından kurulmuştu. ‘Yunanistan Komünist Gençliği‘ (KNE) KKE’nin gençlik kanadı. Şu açık ki ne KKE, ne PAME ne de KNE komünisttir. Bunlar —yakın geçmişte bir çok örnekte görüldüğü üzere— burjuva rejimi için çalışan Stalinist zorbalardır.
– 1945 Varkiza Paktı’yla KKE, yeni rejimde örgütlerinin yasal kabul edilmesi karşılığında iç savaştaki silahlı mücadeleye ve binlerce savaşcıya ihanet etti;
– 1973 Politeknik Ayaklanması’na karşı tutumuyla katılımcıları ‘polis provakatörler’ olarak ilan etti;
– 1979 olaylarında işgal edilen Atina Kimya Okulu’nda Stalinistler polisle doğrudan işbirliği içinde işgali kırdılar;
– 1989’da KKE iki temel parlamento partisi olan sağcı Nea Dimokratia ve sosyal-demokrat PASOK’la iktidarı paylaştı;
– Kasım 1995’te, PASOK ve KNE gençleri birleşerek Atina Politeknik Üniversitesi’ndeki anarşistlere saldırdılar (Sonunda yüzlerce isyancının tutuklanmasıyla üniversite himayesi lağvedildi) ;
– Kasım 1998’de polis ve KNE birleşerek, Atina’daki lise/üniversite öğrencilerine ve otonom/anarşistlere saldırdı;
– Aralık 2008’de, KKE, Alexandros Grigoropoulos’un polis tarafından katledilmesinden sonra patlak veren sosyal ayaklanmayı kınadı;
– Şubat 2009’da KKE’nin 18. kongresinde, Stalin, Stalinizm, Moskova mahkemeleri ve 1930’daki politik tasfiyeleri resmi olarak aklandı;
Sabahtan itibaren, PAME Stalinistleri, Meçhul Asker Anıtının olduğu kaldırıma ilerlemek isteyen göstericilerin önünü kesmek için polis birliklerinin önünde ve insanları yaklaştırmamak için parlamentonun yan tarafındaki pleksiglas-demir duvarın önünde, ellerinde sopalarla yoğun bir insan zinciri oluşturdular. Ellerinde Yunanistan bayrağı olan bir grup insan Sintagma Meydanı’na yürüdü ancak bayraklarını parlamento önünde indirdiler.
Günortasına doğru protestocuların hoşnutsuzluğu arttı. Hotel Grande Bretagne’nin yakınlarında ‘Den Plirono’ (Ödemeyeceğim!) hareketi kitlesi PAME’nin güvenlik güçlerine karşı durdu. Bir zaman sonra anarşist/anti-otoriter kitleler buraya ulaştılar. Anarşistler Stalinist hattına karşı saldırılarda bulundular.
Sintagma’da Stalinistlerle yüzlerce anarşist arasındaki çatışma yayıldı.; taşlar, şişeler, fişekler fırlatıldı. Protestocular PAME hattını yarıp parlamentoya ulaşmaya çalıştılar. Çatışmalar artınca polis göz yaşartıcı gazla müdahale etti; Stalinist kitleye boya bombaları, taşlar, molotof kokteylleri fırlatıldı. Yaralanan protestocular sürekli Sintagma Meydanında kendi kendine örgütlenmiş sağlık merkezine ulaştırıldı. Bir çok PAME/KNE üyesi polisle doğrudan bağlantı kurup dövdükleri protestocuları polise teslim ettiler.
Çok geçmeden Sintagma meydanı polis tarafından boşaltıldı ve kuşatıldı. Büyük bir kitle Ermou sokağına itelendi. Stalinistler girişi bloke etmeye ve tekrar tekrar meydana girmeye ve parlamentoya yaklaşmaya çalışan grevcilere saldırmaya devam ettiler. Aşırı göz yaşartıcı gaz ve şok bombası kullanımı bölgede nefes almayı güçleştirdi.
Saat beş gibi, PAME/KNE yol boyunca polislerin koruması eşliğinde Sintagma Meydanı’nı terketti. Polis birlikleri parlemantoyu koruma görevini devraldı.
Sintagma’nın alt kısımlarındaki yollarda protestocularla motorsikletli polis birimleri arasında çatışmalar oldu. Polis Monastiraki’de insanlara saldırdı; aynı zamanda meydan tamamen baskıcı güçler tarafından işgal altındayken parlamento önünde insanlara saldırdılar.
Bu sırada bir kişinin öldüğüne dair haberler yayılmaktaydı. 53 yaşında PAME’li bir sendikacı vefat etmişti. Göğüs sıkışıklığı, solunum zorluğu yaşayan sendikacı hastaneye kaldırıldı ve kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Büyük ihtimalle Yunan polisi tarafından kullanılan aşırı gözyaşartıcı gazı soluduğu için öldü.
Monastiraki Meydan’ındaki bir saldırıdan sonra insanlar polisin hışmından kendilerini korumak için metro istasyonuna kaçtılar ve kapıları kilitlediler. Bu sırada polis Akropolis metro istasyonu girişlerinde protestoculara saldırdı; daha sonra metro istasyonunun dışında insanlar polis tarafından kuşatıldılar ve çok sayıda insan gözaltına alındı. Polis Omonia metro durağını kuşattı ve içerideki insanlara saldırdı. 150 kişinin gözaltına alındığına dair haber yayınlandı.
En az 10 polis birliği insanları Exarchia Meydanı, Solomou ve Stournari sokaklarına’na sürdü, gözyaşartıcı bomba kullandılar ve meydanı işgal ettiler. Silahlı polis kuvvetleri tüm mahalleyi kordon altına aldılar.
YUNAN CUNTASINA SON! GENEL GREVDE TUTUKLANANLAR DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!
* Troyka kelimesi Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’de 2010’dan beri bu hükümetlere ekonomik önlemler dayatan Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) üçlüsü için kullanılıyor.
Bu mesajı amacı sizleri Yunanistan’da son günlerde yaşananlar hakkında kısaca bilgilendirmek ve dünya çapında tüm anarşistlere bir uluslararası dayanışma çağrısında bulunmak.
Yunanistan kritik bir dönüm noktasında ve politik ve ekonomik düzeyin yanında toplumsal olarak birçok kritik değişim yaşanıyor. (Son zamana kadar) Egemen olan güç modelinin çözülüşü ve dağılışı ve sömürü iyice aşikar oldu, ve bu genel olarak “kriz” denilen durumu tanımlıyor. Şu an tecrübe etmekte olduğumuz, sosyal birliği (sosyal konsensusu) güvence altına artık alamayan bir sistemin tamamen çöküşü; böylece mutlak ve mazeretsiz bir cephe saldırısıyla uğraşıyor.
Başlangıçta, bu “kriz” denilen durumun başlarında, bu saldırı maddi koşullarda gerçekleşiyordu. Emeğin değerinin düşmesi, maaşların dikey olarak azalması, “esnek” çalışma koşulları, güvencesizliğin kurumsallaşması, tüketici ürünler ve kamu hizmetleri faturalarındaki fiyat artışları, verglerin artması ve sosyal yardımlardaki kesintiler ile birlikte… Ayn zamanda, kamu servetinin özel kişilere satılması, sokaklardaki polis varlığının yaygınlaşması, ihaleler ve işsizliğin artması başladı.
Ek olarak, propaganda yollarıyla benzeri görülmemiş saldırılar ortaya çıktı. Devlet ve Sermaye tarafından kontrol edilen yaygın medya, inanilmaz derecede kıyamet ve afet senaryoları ortaya çıkardı ve yayınlamaya başladı, ve “Eğer Troyka bir sonraki borç alımını kabul etmezse, dağılacağız” gibi takvim üzerinde dönü noktaları “ifşa”sına başladı. Bütün bunlarla, Güçlerin iletişimsel mekanizmaları zorbalık yoluyla toplumun felç olma halini suyu sürekli bulandırma ve bir terör durumunu sürdürererek garanti altına almayı yönetiyor.
Fakat, direniş Yunanistan toplumunun bir bölümü ve proleteryası için hiçbir zaman durmadı. Bazen, genel grev beyanları aktif olarak direnen ve Devlet ve Sermaye tarafından dayatılan şartlara karşı savaşma isteklerini dile getiren insanlar tarafından farklı bir derecede çevrelendi.
Atina’da 11 Mayıs genel grevinde, binlerce eylemci bir kez daha yürüdü ve Yunan hükmetinin işçilerini ve halkın çoğunluğunu etkileyecek yeni toplum-karşıtı (anti-sosyal) tedbirlerine karşı seslerini çıkardı. Gösteri sırasında, protestocuların büyük bir kısmı meclisi geçmiş durumda ve sona doğru yaklaşır iken, polisleren radikal göstericiler bloklarına – anarşistler ve anti otoriterler, komşu meclisler, sıradan işçi sendikaları üyeleri, meclis üstü sol – karşı provokasyon olmadan ve alçakça saldırıya geçti; ve bu bloklar dağılana kadar onları görüşmemiş bir vahşet ile darp etti ve onlara karşı yüzlerce gözyaş bombası ateşledi. Bir kısmı ameliyata alınırken toplam 100′den fazla gösterici hastanelik oldu.
Şu anda sağlığı en kritik durumda olan gösterici, Yoldaş Yannis idi. Polis tarafından öldüresiye bir saldırıya maruz kalarak kafasından ciddi biçimlerde yaralandı ve – snradan yayınlanan sağlık raporuna göre – hastaneye “ölmek üzere” (antemortem) bir durumda iken sevk edildi.
Doktorların başındaki iç kanamanın genişliğini tespit etmelerinin ardından, hemen ameliyata alındı ve o zamandan beri yoğun bakım kliniğinde yatıyor. Durumu ciddiyetini korumakla birlikte istikrarlı biçimde, fakat hayati tehlikesi veya sağlığını kaybetme riskinden kurtulmuş değil.
11 Mayıs Çarşamba günü göstericilere karşı yapılan bu ölüm saçan saldırıların tek bir amacı olduğu ortada: Gücün ve kapitalist Devletin saldırılarına karşı direnen herkesin ve halkın gözünü korkutmak. Bu hareket, insanlara boyun eğdirmeyi amaçlayarak şu mesajı yollayan bir örnek vermek içindi: sakin ve disiplinli birşekilde, evinizde oturun.
Bu son gelişmelerin ışığında egemenler sağ-kanatı ve/ya devlet destekli dallarını giderek daha fazla devreye sokuyor. Ülke genelinde ırkçı şiddet son zamanlarda katlanarak patlak verdi ve geçtiğimiz hafta zirveye ulaştı. Atina’nın merkezinde bir sakinin hırsızlık niyetiyle soğuk kanlı bir biçimde öldürülmesinin ışığında, birçok göçmen hedef haline geldi ve göçmenlere karşı benzeri görülmemiş planlı katliam ortaya çıktı. Organize ve/ya bağımsız faşist, ırkçı ve aşırı sağcılardan oluşan gruplar her akşam göçmenlere saldırmak için bir araya gelme fırsatını kaçrmadı, birçok kişiyi yaraladı, bu sırada ekonomik nedenlerden göç eden bir kişinin ölümünün de bunların neden olduğu sanılıyor. Aynı zamanda, polislerin yanında yer alan neo-Naziler şehir merkezindeki işgal evlerine saldırıyor, ve yoldaşları hayatlarımızı riske ederek polis ve faşist gaddarlığına karşı kendimizi korumaya sürüklüyor.
Bu durumun ciddiyeti ortadadır. Toplum, emsali görülmemiş bir maddi saldırıyı kabul ettiği an, en radikal politik kısımlar – ki onlardan biri en genel anarşist çevre – polis ve faşistlerin saldırısı altındadır (bu kanlı hiddet düşünüldüğüne, bu sefer gerçekten).
Uluslararası dayanışma için acil çağrımızın sebebi bu yüzden!
Dayanışma, anarşistlerin her zaman değer özelliklerinden birisi olmuştur. Bizler mücadelerimize destek için dayanışmayı her zaman sayıyoruz ve devlet gücü tarafından teşvik edilen yalıtılma mantığı ve özel hayata inzivaya çekilmeye, bireycileştiren ve kolektif bilinci tasfiye eden kapitalist vaziyete karşı geri savaşıyoruz.
Şu anda Yunanistan toplumu ve proleteryası yaşam koşullarının görülmemiş bir şekilde bozulmasının gerilimiyle ıstırap çekerken, şu anda anarşistler gerçek cinayet teşebbüsleri boyutlarında olacak kadar baskı altında iken, şu anda anarşist ortam devlet şiddeti ve faşist tehditlerin nişanında iken, dünya çapındaki yoldaşlarımızın, etkinlikler, gösteriler, yürüyüşler, protestolar düzenleyerek, yazılar yazarak, sözler ve eylemler yoluyla, yoldaşların uygun gördükleri herhangi bir şeyi yaparak eylem çağrılarında bulunmalarını ve mücadelemizle dayanışmada durduklarını görmeye ihtiyacımız var; sadece anarşistlerin bildiği ve göstermek istediği devrimci dayanışmanın herhangi bir ifadesi ruhumuzu diriltecek ve mücadelemizi güçlendirecektir.
10 Mart: Yunanistan’da açlık grevindeki 300 göçmen
işçiyle dayanışma günü
Ya 300 Cinayet Ya Yasal Statü!
Uluslararası Dayanışma Günü
10 Mart
Yunanistan’a seyahat etmeyi düşünenlere son dakika tavsiyeleri:
Yunanistan’ın, yemekleri leziz, halkı misafirperver, güzel bir ülke olduğunu duymuş olabilirsiniz. Aman dikkat: Gerçek tablonun sadece bir kısmıdır bu! Yunanistan’a seyahat eden yüzbinlerce insan için Yunanistan gerçeği çok farklı. Yunanistan’da genel bir insan hakları ihlâli tehlikesi mevcuttur. Yunanistan sınırlarından giriş yapan göçmenler ve ziyaretçiler, 2 ilâ 4 ay veya daha uzun mühletle sınırdan içeri sokulmayabilmekte veya gözaltı merkezlerine sevk edilebilmektedir. Bu ziyaretçiler serbest bırakıldıkları takdirde; belgesiz ve her tür medeni haktan yoksun olarak tarım, yerel sanayi, organize suç alanlarında çalışmaya veya sokak satıcılığı yapmaya mahkum edilmektedir.
Yunanistan’ı ziyaret etmeyi düşünenleri Yunan Devleti’nin uyguladığı kötü muameleye, hoşgörüsüzlüğe, nefrete, iftiraya ve rastgele şiddete karşı uyarıyoruz…
Yunanistan, ülkenin içler acısı ekonomisini canlandırmak adına yaklaşık 500 bin yasadışı göçmen ve mülteciyi sömürmektedir. Geçtiğimiz sene neredeyse 140 bin göçmen daha iyi bir yaşam umuduyla Yunanistan sınırlarından giriş yapmıştır. Bu göçmenlerin çoğu yıllarca yasadışı kalmaya mahkum edilecek ve kendilerine modern çağın istenmeyen köleleri muamelesi yapılacaktır.
25 Ocak’tan bu yana uzun yıllardır Yunanistan’da yaşayan ve çalışan Atina ve Selanik’teki 300 göçmen ülke çapında açlık grevi başlattı. Açlık grevindeki bu göçmenlerin talebi, Yunanistan’da belgesiz olarak yaşayan tüm göçmenlerin yasal statüye kavuşturulmasıdır. Onların mücadelesi, dünyanın tüm göçmenlerinin, tüm işçilerinin, tüm insanlarının mücadelesidir.
10 Mart, açlık grevinin 45. günü olacak. Ve Yunan Devleti açlık grevindekilerin haklı taleplerine halen kulaklarını tıkamaktadır!
Yunanistan’daki ve dünyanın her yerindeki insanları 10 Mart tarihinde, açlık grevindeki 300 göçmenle dayanışmak için sivil itaatsizlik eylemlerinde bulunmaya çağırıyoruz! Herkesten talebimiz, Yunanistan’ın yumuşak karnı olan turizmi hedef almalarıdır: Turizm, Yunanistan’ın gayrisafi milli hasılasının %15’ini teşkil etmektedir. Nitekim turizm ve göç, yasal seyahat özgürlüğü hakkının iki farklı yüzüdür.
Önerimiz, neredeyse her ülkede bulunan, kolaylıkla ulaşılabilecek Yunanistan Ulusal Turizm Örgütü’nün (GNTO) şubelerini hedef almanızdır. Örneğin GNTO şubelerinin önünde, içinde veya civarında protesto eylemleri yapabilir, barikat kurabilir, şubeleri işgal edebilir, broşür dağıtabilir veya başka yaratıcı eylemler düzenleyebilirsiniz.
Yaşadığınız kentte GNTO’nun şubesi bulunmuyorsa eylemlerinizde Yunan Konsolosluklarını veya şirketlerini hedef alabilir ya da yalnızca kalabalık kamusal alanlarda veya medyaya yansıyacak eylemler yaparak katkıda bulunabilirsiniz.
Yunanistan’ da 300 göçmen 18 gündür açlık grevinde. Ülkede kâğıtsız yaşamak ve güvensiz koşullarda çalışmak zorunda bırakılan bu 300 kişi Yunanistan’ da yaşayan tüm göçmenlerin sorunlarına dikkat çekmek için 25 Ocak’ ta Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde açlık grevine başladılar. Göçmenleri zorla üniversiteden çıkaran polis, şimdi de direnişe destek verenleri baskı ile yıldırmaya çalışıyor. Ancak, göçmenlerin ağır koşullarda devam eden direnişlerine destek amacı ile bugün Yunanistan genelinde eylemler yapılıyor.
Bizler de, Göçmen Dayanışma Ağı olarak Yunanistan ‘daki açlık grevi yapan göçmen arkadaşlarımızla dayanışmamızı ilan ediyor ve Türkiye’ deki muhalif hareketleri, özellikle de güvensiz koşullarda çalışmak durumunda bırakılan bütün kesimleri, göçmenlerin direnişine duyarlık ve dayanışma göstermeye davet ediyoruz. Çünkü bu mücadele bütün işçiler ve güvencesizlerin mücadelesidir.
GÖÇMENLER NEDEN AÇLIK GREVİNDE?
Kapitalizm ve ekonomik küreselleşmenin dayattığı koşulların sonucu olarak her yıl binlerce insan ülkelerinden kaçarak “Batıda” daha iyi bir yaşam umudu ile evlerini terk ediyor. Sınırı geçmeyi başaranlar fiziksel tecrit ve ayrımcılığın hüküm sürdüğü bir sistemin içine çekiliyorlar. Bunun en bariz örneğini yanı başımızda Kumkapı’ daki gözaltı ve sınır dışı merkezinde görüyoruz. Gözaltında olmayanlar ise bütün haklardan mahrum bırakılarak görünmezlik ve korku dolu bir hayata itiliyor. Üstelik içinde bulundukları durumdan sorumlu tutulan göçmenler, sağcı grupların, anaakım medya ve siyasi partilerin irkçi ve popülist saldırılarında hedef gösteriliyorlar. Bu sistematik baskı ve dışlanma aynı zamanda göçmenlerin ekonomik olarak sömürülmelerine de araç oluyor. Nitekim Batı ekonomilerini ayakta tutacak ucuz işgücünü göçmenler oluşturuyor.
YUNANİSTAN HÜKÜMETİNİ KINIYORUZ
Bizler Göçmen Dayanışma Ağı olarak, göçü idare edilmesi gereken bir sorun olarak gören, kadın, çocuk erkek ayırmadan, göçmenleri istenmeyen günah keçisi olarak gösteren Yunanistan ve Avrupa’nın ikiyüzlülüğünü kınıyoruz.
Göçün bir sorun değil, yaşamın bir gerçeği olduğunu, hiçbir sınır, tel örgü veya duvarın insanları daha iyi bir hayat kurma arzusundan caydıramayacağını ve bu tür engellemelerin meşru olmadığını söylüyoruz. Bu yüzden Yunanistan’ da hiçbir sosyal ve siyasal hakka sahip olmadan yaşayan ve çalışan tüm göçmenlerin taleplerini destekliyoruz. Ve her duyarlı vatandaşı bu direnişe destek olmaya çağırıyoruz.
ORTAK TELEPLERİMİZ:
– Yunanistan’ daki bu insanlık dramına derhal son verilmesini,
– Açlık grevini sürdüren göçmenlerin koşulsuz olarak yasallaştırmalarını,
– Herkese eşit siyasal ve ekonomik haklar verilmesini
– Göçmenleri gayri insani yaşam koşullarına mahkum eden modern ırkçı rejime son verilmesini,
– Sınırların derhal açılmasını istiyoruz.
CÜNKÜ HİÇ KİMSE YASADIŞI DEĞİLDİR.
Göçmen Dayanışma Ağı
Göçmen Dayanışma Ağının linkina bir göz atın
Fotolar için buraya tıklayı